Drone’lar (İHA-İnsansız Hava Aracı) bazı durumlarda güvenlik gerekçesiyle yasaklanıyor. Ancak havada hızlıca hareket ederek görüntü alabilen ve farklı yazılımlarla birleştiğinde cisimleri tanıyarak güvenlik, toplumsal ve ekonomik anlamda olağanüstü fayda sağlayabilir. Bu örneklerden birini, Stanford ve Lozan Politeknik Üniversitesi’nin (EPFL) ortaklaşa geliştirdiği bir drone. Bu mikrodrone, ağırlığının 40 kat fazlasını taşıyıp çekebiliyor. Projede yer alan EPFL’nin Akıllı Sistemler Laboratuvarı’ndan Stefano Mintchev, mevcut drone’ların iki katına kadar yük taşıyabildiğini vurguluyor. FlyCroTugs isimli ortak projede “biyotaklit” olarak bilinen hayvanların hareket kabiliyeti bu bu küçük, uçan ve “çekebilen” drone’a uyarlanmış.
NASA’nın Mars yüzeyinde her türlü yüzeyde tutunarak örnek toplaması için robotlarının ilham kaynağı olan duvar kertenkelesi ve böcek ayakları, bu drone’un geliştirilmesinde çıkış noktası olmuş. FlyCroTugs, böylece şimdiye kadar robotların yapabildiği kapı açma veya herhangi bir nesneyi çekebilme kabiliyetine sahip olmuş. Drone’un uçabilme, kendinden çok daha ağır cisimleri taşıyabilme, küçük boyutu nedeniyle pek çok yere girebilme, görüntü alabilme ve nesneleri tutup çekebilme kabiliyetleri, onu arama-kurtarma çalışmalarında büyük bir kurtarıcı haline getirebilir. Mahsur kalan kişilere su, yiyecek gibi yardımlar ulaştırılması veya onları mahsur kaldıkları yerden kurtarmak için kullanılabilir.
EPFL’deki laboratuvarın kurucusu, aynı zamanda 8 yıl önce İsviçre Robotik Merkezi’ni kuran Prof. Dario Floreano, “İnsanlar drone’ların sadece uçan ve gözlem yapan cihazlar olduğunu düşünüyor. Ancak uçan böcekler bunlardan daha fazlasını yapıyor. Yürüyor, tırmanıyor, tutuyor, çekiyor ve inşa ediyor. Sosyal böcekler birlikte çalışarak güçlerini birleştiriyor. Bu araştırmayla küçük drone’ların kendilerini herhangi bir yüzey üzerinde tutunmaya ve diğer drone’larla işbirliğine girebildiğini gösterdik. Bu drone’ların yaptığı işler humanoid robotların veya daha büyük makinelerin yapabildiği işler” sözleriyle bu projenin drone alanında ne kadar önemli bir aşama kaydedildiğini anlatıyor.
ÜÇ BOYUTLU HARİTA
Arama-kurtarma çalışmalarına yönelik bir başka drone projesiyle MIT, NASA ve ABD’deki Uçak ve Uzay bilimi Departmanı (AeroAstro) tarafından gerçekleştirilmiş. Burada amaçlanan, ABD sayıları oldukça fazla olan doğal parklar başta olmak üzere doğada kaybolan insanların yerini en kısa zamanda keşfetmek olmuş.
Kendi donanımı ve kablosuz iletişimiyle GPS’e gerek duymadan çalışan yapay zekalı bu drone, belirli bir ormanlık alanı tarayarak kayıp kişileri buluyor. Bu otonom drone lazerleri sayesinde pozisyon, lokalizasyon, yol planlaması yaparak arama yapacağı bölgenin 3-D haritasını çıkarıyor. Algoritması ona hangi bölgeleri tarayıp hangilerini taramadığını söylüyor. NASA’nın Langley Araştırma Merkezi’nde testleri yapılan drone, gerçek hayatta kayıp kişiyi de tanımlayabilecek. Kayıp kişinin yerini ortaya çıkardığı harita göstererek arama-kurtarma ekiplerinin o noktaya en kısa zamanda ulaşmasını sağlayacak. NASA’daki testlerde 20 metrekarelik alanın haritası iki drone tarafından 2-5 dakika arasında haritalandırılmış. Proje hayata geçirildiğinde birden fazla drone’un arama yapılacak bölgede görev yapması bekleniyor.