Genel

Yeni Bir Yıldız Doğuyor

Türkiye heyecanla milli ve yerli otomobilini bekliyor. Bu yıl sonunda tanıtılacak 3’üncü otonomi seviyesindeki bu elektrikli araç, sürüş anında çevresini denetleyebilecek, şerit değiştirebilecek. Gerektiğinde sürücünün müdahalesine ihtiyaç duyacak. C segmentinde bir SUV olacak bu aracın 2022 yılı ortasında satışa çıkarılması planlanıyor. Tasarımının bugünlerde bitmiş olduğu tahmin edilen bu akıllı aracın teknik özelliklerine gelince, sadece bir otomobilden öte, bu dijital akıllı araç insana yeni bir yaşam alanı sunmak üzere tasarlandı. Bu nedenle mekanik özelliklerinden çok onu akıllı kılan özellikleri önemli. Bu nedenle Türkiye’nin ilk otomobili için 900’ün üzerinde teknik özellik incelendi. Otomotiv dünyasının 2030 yılına kadar “ağ bağlantılı, otonom, bilgiyi paylaşan, elektrikli ve her yıl güncellenen” bir teknik donanıma sahip olacağından yola çıkılacak olunursa, tüm bu özelliklerin milli aracın altyapısında bulunacağını söyleyebiliriz.

Yabancı uzmanlara da danışılarak Türkiye’nin “ilk” akıllı aracında hangi özelliklerin bulunması gerektiğine karar verildi. Prototipin bu yıl sonunda kamuoyuyla paylaşılmasının ardından, aracın Endüstri 4.0’a uygun olarak akıllı bir fabrikada üretileceği belirtiliyor.


TOGG CEO’su Gürcan Karakaş

Akıllı araç ve üretileceği akıllı fabrikanın detaylarıyla ilgili fazla bilgiye sahip değiliz. Ancak şunu söyleyebiliriz ki, son birkaç yıldır dünyada oluşan elektrikli ve otonom araç piyasasında milli otomobil çalışmalarının emanet edildiği Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu (TOGG), “klasik otomobil üreticileri dışında bu işe el atan Avrupa’daki ilk şirket” oldu. TOGG CEO’su Gürcan Karakaş, Türkiye’nin öncelikli hedefleri arasında neden “elektrikli-yarı otonom akıllı bir araç” olduğunu ve Türkiye’nin teknik-eğitim altyapısıyla işin mühendislik tarafını başarıyla gerçekleştirebilecek kapasitede olduğunu, katıldığı etkinliklerde anlatmaya devam ediyor. Bu anlatımların dışında, son olarak Türkiye’nin yerli otomobilinin en iyi rakipleriyle karşılaştırıldığında çok daha başarıyla testlerden geçtiği ipucunu paylaşabiliriz.

“YARIŞ YENİ BAŞLIYOR”

Otomotiv sektörünün gidişatı ve ülke ekonomilerine katkısı, Karakaş’ın da anlattığı gibi büyük ölçüde elektrikli ve otonom araçlardan geçiyor. Karakaş, dünyada ve Türkiye’deki otomotiv sektörünün “dijital akıllı araçlara” nasıl dönüşeceğini şöyle tarif ediyor:  “Bu alandaki yarış henüz başlıyor. Başlangıç çizgisine gelen şirketler hemen hemen aynı hizadalar. Rakiplerimiz 100 yıllık otomobil markaları değil. Ama Çin’de şu an dörtte üçü otomobilin kendisinden çok yaratacağı ekosistemden pay almak üzere çalışan 500 tane bizim gibi start-up var. Rakibimiz Çin’dekiler gibi hızlı, yalın ve çevik, elektrik- elektronikten, bağlantılı cihazlardan ve akıllı uygulamalardan anlayanlar şirketler. 

Mobilitedeki mega trendlerden biri, korumacılık. Diğer ülkeler bunu nasıl yapıyor diye baktığımızda, bunu en sistemli en derinden ve sessiz yapan Çin. Çin’de önümüzdeki 7-8 yılda bu konuda yapılacak olan yatırımın 130 milyar dolardan fazla olacağı tahmin ediliyor.”

Öte yandan 2017’de otomotiv pazarı cirosu 3,7 trilyon dolarken, 2035’de 5,7 trilyon dolar öngörülüyor. 2035 yılında klasik otomobil üreticilerinin toplam kardan aldığı paysa yüzde 60’lara gerileyecek. Karakaş otomotivi bekleyen geleceği şöyle anlatıyor: “2035, otomobil üreticileri için bir sonrakinden sonraki model yılı, yani ‘yarından sonra’ demek. Bugün kardan sadece yüzde 1 pay alan yeni mobilitenin payının ise yüzde40’a yükselmesi bekleniyor. Bu yüzde 40, henüz ortaya çıkmamış ürünler veya iş modellerinden yani ekosistemden kaynaklanacak. Bu küçümsenecek bir rakam değil. Sadece beklenen karlılık 2035 yılında 155 milyar dolar. Cirosunu da 10 katı varsayabiliriz. Bu dönüşümün klasik üreticiler de farkında, bu nedenle gelecek 10 yılda 29 klasik üreticinin bu yeni alana yapacağı yatırım miktarı 300 milyar euro olacak. Belki biraz geç kalmış olabilirler ama gittikleri istikamete bakınca ciddi boyutlarda bu dönüşümde yer alma, dönüşümü şekillendirme isteği var.”

“BİZ YAPMAZSAK İTHAL EDECEĞİZ”

Karakaş, mobiliteyle birlikte Türkiye’deki ilintili tüm sanayilerin dünyadaki bu yeni yarışa dahil olması gerektiğini belirterek şöyle konuşuyor : “Türkiye’deki araç yoğunluğuna benzer kişi başına gelir grubundaki ülkelerle kıyasladığımız zaman görüyoruz ki, bizim 12 yıl boyunca her yıl bugünkü satılan 750-800 bin aracın üzerine 1 milyon ilave araç satmamız gerek. Türkiye herhalde yerinde saymayacak, gelirinde de bir artış olacak. Gelir artmaya devam ettiği sürece insanlar, ürettiğimiz mallar, hizmetler A noktasından B’ye gidecek. Dolayısıyla mobilitenin penetrasyonunun artması gerekiyor. Çünkü Türkiye’de ciddi bir satış potansiyeli var. Bu şu anlama da geliyor. Eğer biz bunu yapmazsak bu araçları ithal edeceğiz.

Türkiye geçen yıl 11 milyar doları tedarik sanayiinden gelen toplam 32 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Ama görüldüğü gibi mobilite ekosistemi ile kar havuzları el değiştiriyor. 2030’lu yıllara gelindiğinde bugün talep edilen parçalarla, otomobiller büyük ölçüde talep edilmeyebilecek. Dolayısıyla Türkiye’de de dönüşümün başlamış olması gerekiyor.  TOGG projesi de bu anlamda bir çekirdek. Şunu da unutmayalım 2022de dünyada tamamen elektrikli 60’ın üzerinde yeni model piyasaya çıkacak. Dolayısıyla bizim kendimize koyduğumuz hedef 2022 yılında aracımızın piyasaya girmiş olması. Çünkü bu tarihten itibaren piyasa yavaş yavaş elektrikli araçlar ile dolmaya başlayacak.”

Milli ve yerli akıllı araçla amaç sadece dünya standartlarında bir marka yaratmaya çalışılmıyor. Bu markanın yaratacağı yeni nesil otomotiv ve mobilite ekosisteminin sanayi, özel sektör ve start-upları Türkiye pazarının oluşturulması için harekete geçirmesi ve üniversitelerde bu kapasitenin desteklenmesi için eğitim altyapılarının atılması hedefleniyor. İstanbul Teknik Üniversitesi, teknokentiyle bu alanda harekete geçen ilk Türk kuruluşu oldu. 2014’ten bu yana sürdürdüğü Innogate Uluslararası Hızlandırma Programı, aralarında Türkiye’deki ileri teknoloji, otomotiv sanayi ve yan sanayi oyuncularının da bulunduğu 8 şirketi “kampa alarak” dinamikleri geleneksel iş modellerinden çok farklı olan ve yeni bir kültürü gerektiren “otomotiv-mobilite” sektöründe eğitim verdi. Bu şirketler, Türkiye’nin bu sektörde faaliyet gösterecek ve ihracat yapacak ilk adayları. İstanbul ve ABD’de, çoğu ABD’li mentörler eşliğinde otomotiv-mobilite pazarına giriş yapmaya hazırlanan bu şirketler, mentörleri ve İTÜ ARI Teknokent, bu ilki nasıl imza attıklarını anlattı.

“Otomobilden daha fazlasını yapmak üzere yola çıktık” diyen TOGG CEO’su Gürcan Karakaş, “Ekosistemin 15 yıl içinde GSMH’ya katkısı 50 milyar avro, cari açığa olumlu katkısı 7 milyar avro ve istihdama katkısı ise doğrudan ve dolaylı olarak yaklaşık 20 bin kişi olacak” diyor.

İTÜ ARI Teknokent Pazarlama ve İş Geliştirme Direktörü, Arzu Eryılmaz

“Otomotiv sektörü cesur olmalı”

Innogate Uluslararası Hızlandırma Programı’nın 10’uncusunda otomotiv ve mobilite firmalarına kapılarımızı açtık. Bu programa katılacak firmaların teknolojik bir ürünü ve bu ürünün ABD pazarına uygun olmasını bekliyoruz. Küresel marka olma potansiyeli yüksek, ürünü daha önce müşterilerle buluşmuş ve belli bir satış cirosuna ulaşmış teknoloji firmalarını hedefliyoruz. Ancak bu kapsamın dışında kalan firmalar da değerlendirmeye alınıyor.

İstanbul-San Francisco-Detroit ayaklı programa dahil olan 8 şirket, 15 Nisan-30 Haziran arasındaki 10 hafta boyunca Türk ve Silikon Vadisi’nden Türk-ABD’li mentörler ile birlikte ABD otomotiv pazarına giriş stratejileri, ABD’de yayılma kanalları, rakip-pazar analizi, inovatif ürün konumlama, ürün fiyatlaması ve dijital pazarlama gibi önemli başlıklar üzerinde çalıştı.

Programın İstanbul ayağına katılan firmalar arasından Alcomet, Altınay Elektromobilite ve Enerji Teknolojileri, Çelik Halat, Ditaş, Eteration, Ortakçı Cam, OTTOO ve Thread In Motion ABD dönemine de dahil oldu. 8 firma, yarısı San Francisco ve yarısı Detroit’te olmak üzere 3 hafta boyunca ABD otomotiv sektörünü ve dinamiklerini yakından inceledi. Firmalar ayrıca sektördeki son trendlerle ilgili bilgi almak ve kendi firmalarının iş geliştirme faaliyetlerini yürütmek için programın San Francisco ve Detroit’i içeren son ayağında Tesla, Schineder Electric ve Mitsubishi gibi lider kuruluşlardan uzmanlarıyla geçen hafta biraraya geldi.

ABD pazarının bir özelliği, firmaların müşteri olmaksızın yatırım alma ihtimallerinin çok düşük olması. Bu sebeple biz de firmalara müşteri, partner ve büyümeyle ilgili imkân oluşturan bir program sunuyoruz. Müşteriye ulaşabilmek için ise iyi bir ağın olması gerekiyor. Innogate programı da firmalara bu ağı da sağlıyor. Hatta firmaların ABD’de 10 ayda sağlayacağı ağı, bir ay gibi kısa bir sürede sağlıyor. Bir aylık süreç sonrası firmalar, San Francisco ve New York’taki ofislerimizden ve danışmanlığımızdan 5 ay daha yararlanabiliyor.

MANEVRA ZAMANI

Sektörlerin tümünde üretimi daha ucuza yapan bir ülke illa ki çıkıyor. Ülkemizdeki otomotiv sektörünü düşünürsek birçok güçlü firmanın olduğunu görüyoruz. Öte yandan otomotiv sektöründe Avrupa ve ABD’nin belirli kotalar ve bariyerler koyduğunu görüyoruz. Bu durumda buna derhal bir manevra yapmak lazım. Örneğin İsrail bunun çözümünü bulmuş. Üretimi İsrail’de yapsa dahi, ABD’ye ofis kurduğundan dolayı bu sayede aslında ABD’li bir firma gibi gözüküyor. ABD’li firmayı yerel firma sanıyor,  üretimi aslında İsrail’de yapılıyor.

Innogate programı ile tüm otomotiv firmalarına “Cüret Et” mesajı vermek istiyoruz. Otomotiv firmalarını yurtdışı pazarlarına girmeye, gerekirse o kültüre adapte olmaya aynı zamanda ülkemizde de üretimlerini sürdürmeye davet ediyoruz.

Teknolojik anlamda dünyadaki dönüşümü kaçırmamak adına, bu sanayinin ölmemesi için büyük firmaların elini taşın altına koyması gerekiyor. Özellikle orta ve daha küçük ölçekli firmaların fark oluşturmak adına tırnaklarını kanatacak kadar çaba sarf ettiklerini görüyoruz.


İTÜ Innogate Uluslararası Hızlandırma Programı 10’u Türkiye’den 205 mentörüyle ABD pazarına giriş stratejileri, pazar araştırması, ürünün rekabetçi avantajlarını konumlandırma, fiyatlandırma ve iş modeli gibi pek çok konuyu kapsayan iki aylık yoğun ve kapsamlı danışmanlık desteği veriyor.

KATILIMCI FİRMALAR

Altınay Elektromobilite ve Enerji Teknolojileri Genel Müdürü Selman Tosunoğlu:

Elektrikli araçlara odaklandık”

Bir pazara girmeden önce yapılan araştırması çalışmalarını ve eğitimleri önemli. Sık sık ziyaret imkanı bulamadığımız ve bambaşka bir pazar olan ABD pazarına girmeden önce “baltaları bilemek” gerekiyor. Bu nedenle ziyaretin verimi bizce çok önemli. Mentörlük süreçleri neticesinde pazarlamaya ilişkin metriklerimiz daha sağlıklı tanımlayabildiğimiz farkettik.

Biz Altınay olarak elektrikli araç teknolojilerine odaklandık. Otonom veya değil, elektrikli araçlar geleceğin şehirlerinin vazgeçilmez unsurları olacak. Elektrikli araçlar henüz ülkemizde yaygınlaşmadı ancak alışkanlıklar ve maliyetlere bağlı belirli bir eşik değerini geçtikten itibaren bir talep patlaması olacağını öngörüyoruz.

Bu anlamda ürettiğimiz enerji depolama çözümleri ihracat fırsatı açısından çok avantajlı ürünler. Özellikle Avrupa ve ABD pazarı elektrikli araçların pazar büyüklüğü açısından en cazip yerler. Hedefimiz büyük oranda ihracata yönelmek ve temel mühendislik faaliyetlerini Türkiye’de tutmak.

Eğitim boyunca yapılmış olan pazar araştırmaları, şu an ABD pazarına giriş için en doğru zamanlardan biri olduğunu gösteriyor. Pazar büyümesinin henüz başında üreticiler köşeleri kapma mücadelesi verecekler. Bu süreçte kendi bilinirliğimizi arttırmak bizim için en önemli hedeflerden biri. Pazarın büyümesi ile beraber ciddi bir satış fırsatı oluşacağı görünüyor.

DİTAŞ Ar-Ge ve Teknoloji Direktörü Mustafa Taş:

“Önce hizmet ve standart taşıma işleri dijitalleşecek”

Otonom ve mobilite çok yakın zamanda ulaşım sektörünün günlük hayattaki alışkanlıklarını değiştirecek. Gündemimizde bu değişime ayak uydurmak için en önemli gösterge, küresel otomotiv yan sanayi endüstrisinde gittikçe önem kazanan, tasarım ve tasarım doğrulama sürelerini kısaltan ve esnek hale getiren bilgisayar destekli programların yetkinliklerinin arttırılması olacak.

Yetenek yönetimi kapsamında ise odağımızda kalibrasyonu yüksek insan kaynağı yetiştirmek var. Değişen otomotiv dünyasında rekabetçiliğimizi korumak ve geliştirmek için ürün ve üretim yetkinliği ön planda olacak. Biz de dijital dönüşümün ilk adımını üretim sahamızda E 4.0 uygulamaları, ürünlerimizde ise  sensör uygulamalarını devreye alarak gerçekleştireceğiz. Ürünlerimizin araç ile bağlantılı hale gelmesini sağlayacağız.

Türkiye’nin otonom ve yan sanayi pazarın gelişimini ana sanayi belirleyecek. Bu yıl yayınlanan Otomotiv Sektörü Değerlendirme Raporu’nda öncelikli ana konular; elektrikli araçlar ve batarya teknolojileri otomotiv elektroniği, otonom araçlar ve sürücü destek sistemleri (ADAS), ileri malzeme teknolojileri, araç testleri ve onayı ve ileri üretim teknolojileri.

Son trendler otonom pazarının ilk olarak servis hizmetinin ve insan gücü ile yapılan standart taşıma işlerinin dijitalleşmesi olacağı yönünde.  Bu iki konunun pazardaki mevcut büyüklüğü bize otonom araç pazarının ilk öngörülerini veriyor.

DİTAŞ üretiminin yüzde 63’nü doğrudan ihraç ediyor. Innogate programı ile farklı lokasyonlardaki işbirliği fırsatlarını daha hızlı elde etmeyi umuyoruz. Merkez üssü Türkiye olmak üzere mevcut müşteri yapımıza uygun çok uluslu ve çok lokasyonlu yapılar hedefliyoruz.

Çelik Halat Ar-Ge ve Teknoloji Direktörü Mehmet Emin Akar:

“Tesla gibi dev markalarla görüştük”

ABD pazarında yer almamıza rağmen İTÜ Innogate programı ile dünya pazarlarından farklı dinamiklere sahip Amerika pazarı beklentilerine uygun sistematik stratejiler geliştirmeyi hedefledik. Amerika pazarında gelişimin hızlandırıcı faktörü iletişim ağınızın kuvvetli olması. Innogate programının pazara yön veren doğru kişiler/şirketler, yatırımcılar ve son kullanıcılar ile iletişim kurmamızı sağlayacağını düşünerek programa katıldık.

Çelik Halat, 40’dan fazla ülkeye ihracat gerçekleştiriyor. Bu anlamda daha fazla global pazara açılmak isteyen şirketler için yol haritasını belirleyecek eğitimlere katıldık. Bu doğrultuda alanında uzman Türk ve Amerikalı mentörler ile görüşmeler yaptık. Her eğitim haftasında öğrenilen konular doğrultusunda verilen ev ödevlerini gerçekleştirdik. Sonrasında ev ödevlerimizi mentörler ile gözden geçirdik. Mevcut stratejimizin geliştirilmesine aldığımız eğitim ve mentörlük süreçleri büyük katkıda bulundu. Tesla gibi dev markalarla, mentörler ile ve sektörümüzdeki uzman kişiler ile görüşme şansına sahip olduk. Her bir girişimi/görüşmeyi yeni bilgiler öğrenmek için bir fırsat olarak görüyoruz.

OTTOO İş Geliştirme Direktörü Selçuk Can Güven:

“Otonom ekosistemini tanımamız gerek”

Girişimcilik ekosistemindeki en değerli becerilerden bir tanesi neyi bilmediğinizi bilmek. Neyi bilmediğini bilmeyen girişimlerin er ya da geç başarısız olduğunu görüyoruz. Yurtdışına açılmak her girişimcinin bir hayali olmasına rağmen bunun için gerekli adımların sistematik şekilde atılması ve hazırlığı bilgi birikimi gerektiriyor. Biz bu bilgi birikimine sahip olmadığımızı bildiğimiz için Innogate’e katıldık.

Otonom araçlar ve mobilite hizmetleri bildiğimiz anlamıyla günlük hayatımızı kökünden değiştirecek. Bu değişimin istihdam ve ekonomi yansımalarını da bambaşka deneyimleyeceğiz. O yüzden biz de kendimizi bu paradigma kaymasının tam ortasında bulduk. Çünkü mobilite hizmetleri geliştirmeye imkan veren bir hazır platform olarak bu küresel açılıma zaten hazır bir altyapımız vardı.

İçinde bulunduğumuz ekosistemden, müşterilerimizden, hocalarımızdan ve sektörel etkinliklerden takip edebildiğimiz kadarıyla gerek sanayi gerekse üniversiteler tarafında çok ciddi çalışmalar var. Bunları pazar büyüklüğü olarak ölçebilecek resmi bir veri elimizde yok.

İhracat şansımızı oldukça yüksek görüyoruz. Özellikle bu bir bilgi birikimi çerçevesinde yazılım ihracatı olduğu için önümüzde bu süreçleri zorlaştıracak fiziksel ihracat engelleri yok. Bu yüzden merkez üssü Türkiye olmak üzere açılım kurgularımızı yapıyoruz.

Eğitimden sağladığımız fayda beklentilerimizle çok doğru orantılıydı. Innogate ve benzeri programların elinde sihirli değnek yok. “Hadi bize ihracat yaptır” gibi bir beklentiyle gidilirse hayal kırıklığı olur. Mentörlük sürecinin tam olması gerektiği gibi Innogate de o yolun nasıl yürünmesi gerektiğini, önceden yapılan doğru ve yanlışları bize anlatıyor. Yürüme kısmı bize kalmış.

Eteration İş Geliştirme Direktörü Erdem Seherler:

“Hedef ihracat”

Mobilite ve bağlı connected araçlar için araç içi yapay zeka servisleri  ve uygulamalarının teslimatlarının gerçekleştirilmesini sağlayan yüksek ölçekli açık platform ürünümüzü ABD’deki otomotiv sektöründe görücüye çıkarma niyetindeydik. Innogate programıyla bizim amacımız örtüştü.

Mobilite ve otonom araçlar konusundaki Ar-Ge ve gelişmelerin yurt dışı pazarlarda, yurt içine kıyasla daha yüksek oranlarda gerçekleştirildiğini gözlemliyoruz. Bu nedenle uluslararası işbirlikleri konusunda fırsatlar bulabileceğimizi düşünüyoruz.  Otomotiv sektöründe ana üreticilerin yurt dışında olması nedeniyle de ihracat temelli gitmek istiyoruz. Geliştirmelerinizi Türkiye’de gerçekleştirip, yurtdışına Türkiye’den ürün ve servis ihracatı şeklinde bir stratejimiz var. Sahip olduğumuz yetenekler ve şu ana kadar gerçekleştirmiş olduğumuz kurumsal çalışmalar ve hizmetler Türkiye’den bu çalışmaların yapılabileceğini gösteriyor.

Belirlediğimiz stratejimizi iş birliktelik fırsatlarında anlatarak, görüşmelerimiz sırasında ABD pazarı açısından stratejimizi doğrulamayı planlıyoruz. Çalışmalar sırasında alacağımız geri bildirimlere göre yol haritamızda değişiklik yapmaya açığız. Araçlarda hareketlilik deneyiminin açık bir gelecek ile gerçekleşebileceğine inanıyoruz.

Ortakçı Cam Üretim-Geliştirme Sorumlusu Uğur Soyak:

“Üretim üssümüz Türkiye olacak”

Müşterilerin ve potansiyel müşteri portföyünün sadece ürünü teslim alma odaklı olmaktan ziyade daha kaliteli, daha uygun maliyetli, daha kısa teslim süresinde nasıl temin etme talepleri ve bu nedenle teknolojik beklentileri artıyor. Sektörümüzde ise mobilite olmazsa olmaz haline geldi.

Türkiye’ de otonom ve yan sanayi pazarının büyüklüğünü sektördeki ana sanayi firmaların yatırımları belirliyor.  Ana sanayiler yatırımlar ile üretim hızlarını ve kapasitelerini arttırırken aynı zamanda kaliteyi de üst seviyeye çıkarmayı hedefliyor.

Bu da yan sanayilerin rekabetçi ortamda ayakta kalmaları için benzer yatırımlara ve çalışmalara başlamaları gerektiğinin göstergesi. Firmalar buna zorlandıkça yeni teknoloji yatırım firmaları da oluşmaya başladı ve bu durum artarak devam edecek.

Firma bünyemizde hedef müşteriler ile fuar görüşmeleriyle yada referanslar sayesinde iletişim kurarken bu program ile firmamızı dijital ortamda öne çıkan özelliklerimiz ile tanıtarak sonrasında birebir görüşmeler gerçekleştirmeyi planlıyoruz.

Merkez üs kesinlikle Türkiye ve kendi işletme lokasyonumuz olacak. ABD sürecinde tabi ki her firma gibi en azından numune süreçlerinde hedef müşteriler ile görüşüp ürün kalitemizi ve çeşitliliğimizi kanıtlamak istiyoruz.

Bunun için de doğrudan ana sanayiler ile görüşmekten ziyade daha çok ana sanayi firmalara ürün tedariğinde bulunan firmalar ile görüşmeyi hedefledik.

Doğrudan büyük ana sanayi üreticiler ile yapacağımız görüşmeler vizyon anlamında bizi geliştirecektir ancak iş ortaklığı anlamında yeni gireceğimiz bir pazara daha temelden giriş yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.

MENTÖRLER:

Flex, CTO ve Otomotiv Bölümü Kıdemli Başkan Yardımcısı Henry Bzeih

“Türkiye’ye inanıyorum”

Benzersiz teknoloji çözümleri sunan şirketlerin küresel pazarda başarı ve yaygınlaşma ihtimali çok daha yüksek olacak. Türkiye’den görüştüğüm şirketlerin hiç biri sektör veya insan kaynağı bakımından eksik değil. Ancak kendilerini ayrıştıracak özelliklerden yoksunlar. Zira özellikle de satacağınız ürün, bir emtia, yani değerli bir ürünse ayrışmanız gerekiyor. Yetenek ve olanakların var olduğunun altını çizdikten sonra, görüştüğüm Türk şirketlerinden bazılarının başarılı olacağını ve pazarda yaygınlaşabileceğini söyleyebilirim. Türk hükümetinin desteği mevcut. Eğitim altyapısı var, bu işe girmek için ihtiyaç olan ruh da ortada. Ben Türkiye ile ilgili çok olumlu düşünüyorum.

Hapday Group, Kurucusu ve Baş Stratejisti Philip Delvecchio

“Türk şirketleri avantajlarının farkında olmalı”

Bu Türk şirketleri Innogate programına katılarak bile bu pazarla ilgili bir avantaj sağlıyor. ABD dışındaki şirketlerin anlaması gereken şey, içine girdikleri yarışta bu ülke dışında olmanın getirdiği avantajların farkında olmaları. Türkiye’de Ar-Ge masraflarının daha az olması, maliyete dayalı büyüme ve daha iyi teknoloji dikeylerinin avantaj olduğunu görmeliler. Bundan sonraki adımsa, zayıf taraflarının üzerinden gelmeleri için ABD’de kendileri için doğru kurumsal partneri bulmaları gerektiği. Bu pazarda Türk şirketlerinin karşılaşacağı en büyük sorun kültürel ve iletişim anlamında olacaktır diye düşünüyorum. Hiçbir şirket gerçek anlamda araştırma yapmadan ABD’deki bu pazara girmemeli. Görüştüğüm Türk şirketlerinden yola çıkarak, Türkiye’de üretim geçmişinin başarılı olduğunu görebiliyorum. Bu durum şirketlerin asla tanınmış bir marka olmayacağı anlamına geliyor. Bunda sorun yok. Ancak eğer inovatif olmak ve geleceği markalara taşıyabilen üretici şirketler olmak istiyorsanız, o zaman şu andan fedakarlık yapıp, güvenilir finansal kazanımlarından feragat etmeniz ve biraz risk almanız gerekiyor.

PathMotion, Kuzey Amerika Kıtası Pazar Öngörüleri ve İş Geliştirme Bölümü Başkan Yardımcısı, Haithem Elembaby

“Sınırınız gökyüzü”

Görüştüğüm Türk şirketlerinin benzersiz ürünleri ve satış hedefleri var. Doğru bir süreçte ve doğru ekiple ilerleyerek ABD pazarında çok başarılı olabilirler. Ancak pek çoğunun ABD deneyimi yok. Bu yüzden burada ne tür kararlar vermeleri ve ne tür riskler almaları gerektiği konusunda bir fikirleri yok. Burada satış yapmak pahalı ve burasının kendine özgü, karmaşık bir satış süreci var. Bu süreci kolayca anlamak mümkün olmuyor. Bu nedenle pek çok firma ya bu işi yanlış yapıyor, ya tam olarak yapmıyor, ya da korkarak yerel pazarda kalmayı tercih ediyor. Satış sürecinde ilk önce üretici veya tedarikçi bulmakta zorlanabilirler. Önceleri referans geçmişlerini oluşturmak için daha küçük hedeflere odaklanmaları gerekiyor. Türkiye’de çok heyecanlı ve motive bir gençlik olduğunu ve bu gençliği özel birşeyler yapmak istediğinin farkındayım. Eğer biraz risk alabilirseniz, iyi anlaşmalar yaparsanız, küçük kalıp ama daha da güvenilir olabilirseniz ve kur farkının yarattığı zorlukları aşabilirseniz, Türkiye’yi kimse tutamaz. Türkler tanıdığım en zeki uluslar arasında yer alıyor. Sınırınız gökyüzü olsun.

Aurima.ai’nin kurucusu, Seval Öz

“Tam otonom araçlar 5 yıla piyasada olur”

Şule Güner: Tesla’nın CEO’su Elon Musk, 2020’de otonom araç filosunu devreye sokacağını söylüyor. Ne dersiniz? Zaman geldi mi?

Seval Öz: Eğer bilgisayar arabadan önce keşfedilmiş olsaydı insanın araç kullanması için bir sebep olmayacaktı. Hele ki trafikte araç kullanmamıza hiç gerek yok. Düşünsenize eski zamanlarda alışveriş merkezlerinde asansörde insanlar kullanılırdı. Gerek yok artık düğmelere basa basa gidiyoruz. Uçaklarda da otomatik pilot sistemi aynı şekilde ilerliyor. Uçuşlarda pilot esasında 3-4 dakika kullanıyor hatta daha çok otomatik pilot kullanıyor. Makinenin ve bilgisayarın kullanması doğal bir şeydir. Sadece ona göre hazırlık yapmamız gerekiyor.

Elon, çok hızlı bir şekilde çip düzenledi ve o çip 8 tane araca video kamera, 12 adet ultrasound makinesi sağlıyor. Hiç lazer yok. Bu sistemden yapay zeka kullanarak görüntüleri 2 bilgisayarla -ki birisi çalışmazsa diğeri dosya operasyonu dediğimiz şekilde- öbürüne aktarır. Bu şekilde hazırlığını yaptı ve piyasaya duyurdu.

Ş.G.: Şimdi piyasaya hız vermeye mi çalışıyor?

S.Ö.: Elon hızlı giden bir şahıstır, yani realist bir takvim mi onu bilmiyorum, benim düşüncem 2020-2025 arasında. Dünyanın hazırlıklı ilerlemesi gerek. Batarya çalışmamız hazır değil. Bu nedenle kademe kademe gitmemiz daha doğru olacaktır.

Elon Musk biraz acemi… Ama onun gibi insanlara ihtiyacımız var. Onlar olmazsa biz geri kalıyoruz, biraz yol gösteren birileri olması lazım. Kennedy zamanında ABD insanı uzaya götüreceğim dedi ve bunu yaptı. Şimdi Ay’da mı yaşıyoruz? Her gün oraya mı gidiyoruz, hayır. Ama sonuçta NASA bu hedefi yerine getirdi ve bilim-teknoloji için çok büyük bir ilham oldu. Şimdi otonom araçları hedef olarak görüyoruz. Bence Elon Musk’ın şirketinin taşıyıcı şirkettense enerji şirketine dönüşmesi lazım. Ulaşım, yükleme taşıma hizmet de olsa enerji işidir. Onun için bu konudaki ilk çalışmaları enerjiyle başladı. Ve öyle de devam ediyor. Ben katılıyorum söylediklerine. Yalnızca bu yolda biraz büyüme acıları olacak.

Ş.G.: Nasıl acılar bekliyor bizi?

S.Ö.: Bu biraz salgın gibidir. Bir salgın nasıl yılda 30 bin kişiyi öldürüyorsa, dünya çapında araba kazasında 2.1 milyon kişi ölüyor. Bunu biz tıbbi kavram içinde düşünürsek,  bizim bu ölümlere karşı önlem almamız gerek. Aşı icat etmeliyiz. Halkın yüzde 1’i karşı bir reaksiyon gösterip ölebilir. Bunu kabul etmemiz gerek. Dolayısıyla bu teknolojiyi de aşı olarak yaydığımızda böyle acılar olacak. Çünkü ilerlemenin yolu bu. Onları önlemek için mesela maalesef Boeing kazasını (mart ayında Etiyopya’da 157 kişinin öldüğü Boeing 737 Max tipi uçak kazası) yaşadık. Orada bir yazılım hatası vardı. Boeing biliyordu fakat güncellemesini yapmadılar. Nisan’a kadar yapmış olacağız dediler ve bazı ülkelerde hata oldu. Burada eğitim iyi verilmemiş ve sadece ipadler üzerinden verilmiş. Biz mesela drive by wire (elektrik kontrollü sürüş) sisteminde daha yeni olduğu için öyle bir yazılım hatası olsaydı biz tamamen filoları yere çekerdik. Yazılım hatası olduğu zaman hemen yere çekilmeli. Hatalar bilinecek sonra güncelleme yapacaksın. Biz bunun hatalarını ne yazık ki yaşayacağız. Onun için bu standartlar çok önemli. Dataların paylaşımı, iletişimlerin bölünmeden devam etmesi bunların taslakla yazılması gerekiyor.

Ş.G.: Bu otonom filoların devreye girmesi ve ülkeler arası yaygınlaşması bir zaman alacak ama değil mi?

S.Ö.:  Pek sayılmaz. Nasıl ki uçak uluslararası hava sahasına giriyor, ama tek bir hava sahası anlayışı oluyor. Bu durum otonom arabalar için de aynı olacak. Arabalar da eyaletler, ülkeler arasında geçiş yapacak, yolun kullanım şekli öğrenilecek, arabanın hafızası içine girecek, harita kayıtlı olacak. Elon da bunu söylüyor. Tesla kullanıcılarına, “400-1000 araçlık filomuz var,  bu arabaların hepsi aynı bilgiye sahip. Bir yazılım değişikliği yaptığımızda, söz gelimi versiyon 8’den 9’a, hepsini aynı zamanda güncelleyeceğiz. Filolarda böyle bir bilgi paylaşımı söz konusu. Biz otomotiv sektöründen daha ilerideyiz” diyor. Volkswagen, BMW hepsinin ayrı, standartları var. Bu bakımdan Tesla biraz önde çünkü filoyu kontrol altında tutuyor. Tesla arabaları, yapay zekasını ve yazılımı Tesla’ya ait olduğu kontrol altında olacak.

Ş.G.: Rekabetteki diğer ülkeler? Onların durumu nasıl?

S.Ö.: Çin, çok istikrarlı gidiyor. Çin günde yüzde 60 kadar bilgi topluyor. Çin’in opsiyonu yok. Çin’in nüfusunun yüzde 1’nin araç satın alma durumu var. Daha fazlasını yollar taşımaz. O nedenle elektronik duruma gelmesi şart. Bu yüzden teknolojiyi destekliyorlar. Yapay zeka ve veri üzerine yatırım yapmalarının nedeni bu. Batının endüstri sektörleri küçülmeye başladı. Biz daha çok banka, faiz üzerine odaklandığımız ve bu alanlara yatırım yaparak para kazandığımız için endüstri ve ürün olayında geride kaldı. Şimdi birdenbire canlandı, ne yapacağını şaşırmış durumda.  Korku ve endişeleri var.

Almanya’daki dev şirketler böyle bir değişikliğe hazırlıklı değil. Onlar mesela elektrikli araç ya da pil enerjisine hiç yatırım yapmamışlardı. Onlar şirket olarak değil, kurumsallaşmış devlet olarak çalışıyor. Her biri 250 bin kişinin nasıl karnını doyuracağım diye düşünüyor sabahları. Yatırımlara, başka işlere girme konusunda şaşırıyorlar. Onların organizasyonları çok hantal. Yönetim kurullarında hiç elektronik mühendisleri yok. Hiç yazılım mühendisleri yok. Hepsi mekanik mühendisleri. Onun için ellerinde bilgi yok. Bu nedenle büyük değişimleri yapmak en az 10 sene sürüyor.

Ş.G.: Peki ya ABD?

S.Ö.: ABD daha çabuk hareket etti. ABD’nin yerleşik yazılımı geniş alanlara yayılmış durumda. ABD’de üniversiteler hazırlıklı bir şekilde atladılar bu konu üzerine. Arpanet, DARPA mesela. ABD’teki şoförsüz araç sistemleri uzmanları DARPA’nın üniversitelere verdiği parayla  geliştirildi. Sonra DARPA o uzmanları geri aldı.  ABD’de otonom programı böyle başladı.

Google, Microsoft, Amazon gibi dijital şirketler bu alanlardan çekilmezler. Çünkü burada çok büyük bir ekonomik rüzgar var. Yolcunun ulaşım masrafı mil başına 1-2 $’dan  30-40 cent’e düşecek. Bu çok büyük bir iddia. Ekonomik rüzgar bunu itiyor. Otonom sistem kamyon taşıyacak, insan taşıyacak. Biz eskiden bir taksi için 20-30 dakika beklerdik. Evimden San Francisco’ya 110 dolar’a götürürdü. Şimdi 3 dakikada geliyor, 50’$’a gidiyor. Yani 3’te1’lik bir düşüş var. İnsanların ve sistemin buna kayıtsız kalması beklenemez. Özellikle de New York, İstanbul gibi çok büyük şehirlerde. Artık havalimanlarına ulaşmak bile 2-3 saati bile buluyor.. Halbuki helikopter ve quad-copter dediğimiz araçlarla geniş bir araziye de gerek yok. Sessiz ve çok fazla yükselmeden bir yerden bir yere 6-8 kişiyi taşıyabilecek. Düşünsenize Anadolu yakasında oturuyorsun Sabiha Gökçen Havalimanı’nı merkez olarak kullanıyorsun. Oradan Uber ile evine 15 dk’da gidiyorsun. Bu hizmeti cüzi bir rakama indirebilirsen getirebilirsen arabayla gitmene değmez bile. İstediğin zaman veya her gün kullan. Aylık,  senelik öde.

Ş.G.: Hava taşımacılığı işleri çok kolaylaştıracak ama fiyatları ilk yıllarda yüksek olacak

S.Ö.: Bu fiyatlar düşer, ama uzun vadede.

Ş.G.: Daha çok zamanınızın geçtiği ABD’de hangi markalar otonom arabada öne çıkıyor?

S.Ö.: General Motors. Ford son dönemde biraz çalkantılı, bakıp göreceğiz. Çok oyuncu var.  Birisi sordu Elon Musk’a sormuştu: maliyetin ne olacak? Ne kadar para ve güç sarfediyorsun? Adam “yüzde 100” dedi. Ben Google’da çalışıyorken aynı bakış açısındaydık. Bir araba şirketi olarak bütün hedefin bu olmazsa zorlanıyorsun. Çünkü aşağıdan yukarıdan herkes geliyor, herkesin bütçeden başka işler için talepleri oluyor. Ama bunu yüzde 100 hedefe koymazsan olmaz. Google’daysa organizasyon, kültür problemi var.  Otonom, çok yatırımı gerektiren bir şey. Ancak Google başkalarıyla çalışmak istiyor. Bu şekilde olduğunda pürüz olacağı belli. Volkswagen Ford ile bir kamyon yapmak için anlaşma imzaladı. BMW ve Mercedes’in,  Almanya adına bir markanın da yapması lazım. Artık başka bir dünyada yaşıyoruz, markalar için işler değişti.

TÜRK START-UP’LAR ÇOK İYİ YOL ALIYOR
Seval Öz: “Türkiye’den çok güzel yazılım hikayeleri çıkıyor. Start-uplar çok başarılı. Birkaç tanesiyle görüştüm. Taşımacılık sektörü, ilaç ve sağlık sektörü. Bunlar çok önemli. İlk başta yapay zekadan fayda sağlayacak sektörler bunlar.

Tags
Show More

suleguner

Yapay zeka ve robotik konularında uzman, İstanbul merkezli gazeteciyim. Sadece bu iki alanda yazan tek Türk gazeteci-yazarım. Aralarında Türkiye’nin en çok satan ekonomi dergisi ve bir İngilizce gazetenin de bulunduğu Türk medyasına ait yayınlara yazıyorum. Türkiye'nin kamuoyuna açık ilk yapay zeka ve robotik anketini 2018'de gerçekleştirerek, insanların bu iki kavrama nasıl baktığını inceledim. Detaylarını site de bulabileceğiniz "beyaz yakalı ve lisans-yüksek lisans üstü öğrencilerden" oluşan iki grupla yaptığımız anket sonuçlarında öne çıkan iki veriyi aktarmam gerekirse, yapay zeka öğrencileri çalışanlardan daha çok korkuyor. Beyaz yakalılar ise robotlardan gençlere göre daha az korkuyor. Türkiye genelinde yapılan ankete göre yapay zekanın hayatımıza giderek daha çok dahil olması veya robotların iş ve özel hayatımızda yer almaya başlaması genel anlamda bizi endişelendirmiyor. Ankete katılımcıların "İnsan zekası mı, yapay zeka mı?" sorusuna cevabıysa, "insan zekası" şeklinde olmuş. Kamuoyu araştırmalarıma her yıl devam ederek Türk halkının teknolojiyle olan ilişkisinin nabzını ölçmeyi amaçlıyorum. Teknolojiden korkulmaması gerektiğini, insanın yararına ve doğru bir şekilde kullanıldığında hayata önemli katkılarda bulunduğuna inanıyorum. Ayrıca teknolojiyle birlikte değişen hayatı iyi anlamamız gerektiğini, hayatımızdaki değişiklikleri iyi analiz etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bir gazeteci-yazar olarak teknolojinin insan hayatı için çizdiği vizyonu anlatmaya, konuşmalarımda insanları yakında nasıl bir dünyanın beklediğine ilişkin bir resim çizmeye çalışıyorum. Gazetecilik kariyerimde yönümü teknolojiye çevirmeden önce bazı Türk basın yayın kuruluşlarının yanısıra, ANSA İtalyan Haber Ajansı'nın Türkiye muhabirliği görevlerinde bulundum. Kariyerim boyunca pek çok ülkeyi gezerek sosyal ve teknoloji içerikli yazılar yazdım. Bu ülkeler içinde aklıma en çok yer eden Ekvador, Küba, Sudan ve Güney Kore oldu. İngilizcenin dışında İtalyancayı profesyonel iş yaşamımda kullanabiliyorum. Fitness ile ilgileniyorum ve bir sağlıklı yaşam bloğum var. Aynı zamanda amatör bir DJ’im.

Benzer İçerikler

Close
Close